top of page

TİCARÎ DEFTER KAVRAMI İÇERİSİNE BA-BS FORMLARININ DA GİRDİĞİ, SÖZLÜ YARGILAMA AŞAMASINA GEÇİLDİKTEN SONRA DAHİ EKSİK OLAN HUSUSUN YERİNE GETİRİLMESİ TALEBİ HALİNDE BU TALEP DİKKATE ALINARAK SÖZLÜ YARGILAMA AŞAMASINA İKİNCİ KEZ DE GEÇİLEBİLECEĞİ HAKKINDA.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ‘nin 2018/3083 Esas, 2019/4860 Karar ve 21.10.2020 Tarihli Kararı:

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.


- KARAR –


Davacı vekili, davalının davacıdan emtia aldığını, kesilen fatura bedeline karşılık olarak davalının akrabası tarafından düzenlenen çek verildiğini, çekin bedelinin ödenmediğini, alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptalini, icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafça cevap dilekçesi verilmemiştir.
Mahkemece, Beyoğlu 2.Ağır Ceza Mahkemesi 2008/40 esas ve 2011/117 karar ve 17.05.2011 tarihli ilamı da gözetildiğinde; sanık ...'nin davalı şirketin davacı şirkete fatura konusu borcu için çek keşide ettiği ve çekin karşılıksız olduğu, davacının alacağını tahsil edemediği, davalıya 17.511,68 TL tutarında mal teslim ettiği sonucuna ulaşıldığı, çekin keşide edilmesinin davalının davacıdan mal teslim aldığı, faturanın davalının kabulünde olduğu gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş, hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2015/9467 esas ve 2016/1038 karar sayılı ve 28.01.2016 tarihli kararı ile “Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacının faturaya konu malın teslim edildiğini usulüne uygun delillerle ispatlaması gerekir. Davacının defterlerinin kapanış tasdiklerinin olmaması nedeniyle davacı lehine delil teşkil etmez. Mahkeme gerekçesinde, faturanın teslimine ilişkin irsaliye nedeniyle malın teslim edildiğini belirtmiş ise de, davalı, sevk irsaliyesinde ismi bulunan ... adlı kişinin kendi çalışanı olmadığını belirtmiştir. Bu durumda, mahkemece sevk irsaliyesinde ismi bulunan ...'ün davalı çalışanı olup olmadığı yönünde davacı delillerinin ibrazı sağlanarak, bu konuda gerekirse SGK kayıtlarından araştırma yapılmak ve davalının ticari defter ve belgelerinin ibrazı halinde bilirkişiye incelettirmek suretiyle toplanacak tüm deliller doğrultusunda ve varılacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacıya bozma ilamı doğrultusunda delil ibrazı için süre verildikten sonra SGK kayıtlarının da celp edildiği, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, SGK Kadıköy Sosyal Güvenlik Merkezi'nin 23.11.2017 tarihli cevabı yazısı ile ... isimli şahsın davalı çalışanı olarak kayıtlarda görünmediğinin anlaşıldığı, davacı defterlerinin usulüne uygun olarak tutulmamış olması nedeniyle sahibi lehine delil olarak kabul edilemeyeceği, yeniden yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalıya yapılan ihtara rağmen davalı defterlerinin sunulmamış olması ve bu defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılamamış olduğundan davacının iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1)Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile,
2)Dava faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece Dairemizin bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra SGK’dan gelen yazı cevabı ve bilirkişi raporu da dikkate alınmak suretiyle karar verilmiş olmakla birlikte davacı taraf dava dilekçesinde ticarî defterlerine delil olarak dayanmış olup bu ticarî defter kavramı içerisinde BA-BS formları da girmektedir. Buradan hareketle davacı vekilince 15.02.2018 havale tarihli dilekçe ile vergi dairesine müzekkere yazılmak suretiyle BA formlarının istenilmesi talep edilmiş, mahkemece tahkikatın tamamlanmış olduğu ve sözlü yargılamaya geçildiği gerekçesiyle bu talebin reddine karar verilmiş ise de bu gerekçe yerinde değildir. Zira sözlü yargılama aşamasına geçildikten sonra dahi eksik olan hususun yerine getirilmesi talebi hâlinde bu talep dikkate alınıp sözlü yargılama aşamasına ikinci kez de geçilebilecektir.
Yukarıda belirtildiği gibi BA formları ticarî defter kavramı içerisine girdiğinden mahkemece bu husus araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda ( 1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün (oyçokluğuyla) BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21/10/2019 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ:


Dava, faturadan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali talebine ilişkinidir.
Mahkemece daha önceden davanın kabulüne yönelik verilen karar, araştırılması gereken hususlara tek tek değinilmek suretiyle eksik incelemeden bozulmuştur.
Nitekim, mahkemece uyulan bozma ilamı çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemeler yapılmış, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle ret kararı verilmiştir.
Ne var ki, sözlü yargılama aşamasında, davacı taraf BA formlarının getirtilmesi talebinde bulunmuştur. Yerel mahkeme ise tahkikatın tamamlandığı gerekçesiyle, ispatlanamayan davanın de reddine karar vermiştir.
Sayın çoğunlukla aramızdaki ihtilaf, sözlü yargılama aşamasında yeni delil sunulup sunulamayacağı ve başlangıçta delil olarak dayanılmayan BA-BS formlarının “ticari defter” kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere Anayasasının 141/4 maddesi: “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” hükmünü amirdir.
Keza HMK 30. Maddesinde de: ”Hakim yargılamanın makul süre içinde düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” denilmektedir.
Dava dilekçesinin neler içermesi gerektiğine dair HMK 119/e maddesinde “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri” derken 119/f maddesinde ise “İddia edilen her bir vakıanın hangi delilerle ispat edileceği”nden söz eder.
Tarafların delil olarak belgeye dayanmaları halinde bunların nasıl ve ne şekilde dosyaya bildirileceği ve araştırma usulü de HMK 216 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
HMK’nun sözlü yargılama safhasıyla ilgili 186/2 madde gerekçesinde “Taraflar tüm yargılamayı değerlendirerek kendi iddia ve savunmalarının haklılığına ortaya koyacak nitelikte son açıklamalarını yaparlar” denilmektedir. Sözlü yargılamada artık tahkikata ilişkin yeni bir işlem yapılmayıp yargılama hakkında son söz söylenebilecektir. Aksi takdirde HMK ile ilk kez getirilen bu aşamanın bir anlamı olmayacaktır. Zira davacının talebi tahkikat aşaması öncesi delillerin toplanmasına yöneliktir.
Açıklanan bu hükümler çerçevesinde konu ele alındığında; daha önceden esastan bozma geçiren dosyanın hiçbir aşamasında davacının BA formlarına dayanmadığı gibi Dairemizce yapılan bozma gerekçeleri arasında da sıralanmamıştır.
Diğer yandan davacı, delil listesinde, daha geniş bir alana tekabül eden “ticari kayıtlar” yerine, sadece “ticari defterlere” tabirine yer vermiştir. Bu durumda defter dışındaki sair kayıtların, sözlü yargılama aşamasında dile getirilen yeni delil mahiyetinde olduğu ve usulün buna cevaz vermediği şüphesizdir.
Dayandığı maddi vakıayı ispatlamakta güçlük çeken davacının, ikinci kez yapılan yargılamanın son aşamasında “belki de davalı, BA formuyla vergi dairesine gerekli bildirimde bulunmuştur” tahminine dayalı bir araştırma talebinde bulunmasının, hukuken korunmaya değer yanı bulunmamaktadır.
Usul normları, yukarıda değinildiği üzere yargılamanın en kısa sürede ve en az masrafla nihayetlenmesini amaçlar. Bunun için tarafları ve hakimi disipline eden, aşamalara göre belirli sorumluluklar yükleyen hükümler içerir.
Daha önceden bozmaya ve temyize konu yapılmayan bir hususun ikinci bozmaya esas olması, yargılamayı gereksiz yere uzatmakla kalmaz, usul ekonomisi ilkesinin de göz ardı edilmesine yol açar.
Açıklanan nedenlerle, bozma gereklerini yerine getiren, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme kararının onanması gerektiğinden aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştiraz etmiyoruz.

bottom of page